Laiklik
Atatürk Ä°nkılâbı’nın en önemli ilkesi, laikliktir. Laiklik, OrtaçaÄŸ’ın Ä°slâmi düÅŸüncesinde, içtihat kapısının kapalı olduÄŸu gerekçesiyle sosyal ilerlemeyi köstekleyen, fikir hürriyetini baltalayan skolastik zihniyeti yıkıp, vicdan hürriyetini korumak, dinin ÅŸahsî ve siyasî yararlar uÄŸruna sömürülmesini önlemektir.
Laiklik, geniÅŸ manası ile de hürriyetlerin en kutsalı olan düÅŸünce hürriyetine devletin tarafsız bir davranış içinde olarak saygı göstermesidir. Batılı manada demokrasinin, devletin objektif bir müessese ve hukuk devleti olmasının temel ÅŸartı budur. Dar ve klasik manası ile laiklik ise, devletin her çeÅŸit dinî inanç, ayin ve kuruluÅŸlar karşısında tarafsız kalması ve muhtelif dinlere baÄŸlı olanlar arasında bir ayırım yapmaması, böylece din hürriyetinin saÄŸlanması. Buna karşılık dinsel otorite ve ilkelerin inançlarının da hiç bir ÅŸekilde devlet ve dünya iÅŸlerine karışmamasıdır.
Ä°ÅŸte Atatürk Ä°nkılâplarının bütününe böyle bir laiklik anlayışı hâkim olmuÅŸtur. O halde Atatürk Ä°nkılâpları’nın ortak ve ana temelini teÅŸkil eden Laiklik, din düÅŸmanlığı deÄŸil, dini dünya iÅŸlerinden uzaklaÅŸtırmak, ona Allah’la kullan arasındaki iliÅŸkiler çerçevesi dışına çıkmayı yasaklamak ve gerçek yeri olan vicdanların harimine kapanmasını istemektir. Dini batılı ve rasyonel bir kültür çerçevesinde ancak bu ÅŸartlar sosyal bir varlık ve deÄŸer kazandırabilir. Memleketimizde Laiklik ilkesinin dine tam saygı esasına göre uygulanması böyle bir anlayışın neticesidir.
Ä°ÅŸte bu genel açıklamalardan sonra, Ulu Önderimizin laiklik anlayışını ve Ä°slâm dinine verdiÄŸi önemi açıklamak istiyorum.
Atatürk’e göre “Laiklik” yalnız din ve dünya iÅŸlerinin ayrılması demek deÄŸildir. Bütün yurttaÅŸların vicdan, ibadet ve din hürriyetini tekeffül etmektir. Hiç ÅŸüphe yok ki bu tanımlaması ile Atatürk, din ve dünya iÅŸlerinin birbirinden ayrılması, yani toplum ve devlet olarak, din kural ve ilkelerini dünya iÅŸlerine karıştırılmamasını amaçlamaktadır. Yani bu tanımlaması ile O, bütün yurttaÅŸların, vicdanlarının emrettiÄŸi ÅŸekilde dine karşı durumlarını kararlaÅŸtırmakta serbest olmaları gerektiÄŸini ve devletin de bu hak ve özgürlükleri koruyacak, yürütecek güvenceyi getirmesi ve uygulamasının zorunluluÄŸunu anlatmak istemektedir. Gerçekten de Atatürk’ün bu anlayış ve tanımlaması, gerçekçi ve bilimsel olduÄŸu kadar, millî Ä°htiyaçlarımıza da uygun düÅŸmektedir. Laik düzen kurma ve anlayışta Atatürk’ün Ä°slam dinine karşı durumunun önemli rolü vardır. Atatürk din düÅŸmanı deÄŸildir. Dinin sömürülmesine, politikaya karıştırılmasına ve devlet ilkesi haline getirilmesine karşıdır. O’nun karşı olduÄŸu kiÅŸiler, Ä°slâm dinince de red edilen yobazlar, baÄŸnazlar, hurafeciler, din simsar ve aktörleridir.
ÖrneÄŸin din ve laiklik konusunda Atatürk ÅŸöyle söylüyor :
Bunca asırlarda olduÄŸu gibi, bugün dahi akvamın cehlinden ve taassubundan istifade ederek binbir türlü siyasî ve ÅŸahsî maksat ve menfaat temini için, dini alet ve vasıta olarak kullanmak teÅŸebbüsünde bulunanların, dahil ve hariçte mevcudiyeti, bizi bu zeminde söz söylemekten, maatteessüf, henüz müstaÄŸni bulundurmuyor. BeÅŸeriyette din hakkında ihtisas ve vukuf, her türlü hurafelerden tecerrüd ederek, hakiki ulum ve fünun nurlarıyla musaffa mükemmel oluncaya kadar, din oyunu aktörlerine, her yerde tesadüf olunacaktır.” (1923)
“Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî dini yoktur. Devlet idaresinde bütün kanunlar, nizamlar, ilmin muasır medeniyete teinin ettiÄŸi esas ve ÅŸekillere, dünya ihtiyaçlarına göre yapılır ve tatbik edilir. Din telakkisi vicdanî olduÄŸundan cumhuriyet, din fikirlerini devlet ve dünya iÅŸlerinden ve siyasetten ayrı tutmayı milletimizin muasır terakkisinde baÅŸlıca muvaffakiyet görür.”(1930)
“Türk devleti laiktir. Her reÅŸit, dinini intihapta serbesttir.”(1930)
Çünkü Atatürk, Allah’a inanmakta ve Ä°slâm dinine baÄŸlı bulunmaktadır. Birçok söylevlerinde, sömürücülük sayılması Ä°mkânsız bîr biçimde, Allah’tan, Ä°slâm’dan, dinden saygı ve baÄŸlılıkla söz etmiÅŸtir.
“Bizim dinimiz en mâkul ve en tabiî bir dîndir. Ve ancak bundan dolayıdır ki, son din olmuÅŸtur. Bir dinin tabiî olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uyması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. Müslümanların toplumsal hayatında, hiç kimsenin özel bir sınıf halinde mevcudiyetini muhafazaya hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler, dinî emirlere uygun harekette bulunmuÅŸ olmazlar. Bizde ruhbanlık sınıfı yoktur. Hepimiz eÅŸitiz ve dinimizin hükümlerini eÅŸit olarak öÄŸrenmeye mecburuz. Her fert dinini, din duygusunu imanını öÄŸrenmek için bir yere muhtaçtır….”
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur. Yalnız ÅŸurası vardır ki, din, Allah ile kul arasındaki baÄŸlılıktır. Softa sınıfının din simsarlığına müsaade edilmemelidir. Dinden maddî çıkar temin edenler, iÄŸrenç kimselerdir”.
“… Bizim dinimiz, milletimize deÄŸersiz, miskin ve aÅŸağı olmayı tavsiye etmez. Aksine Allah da, Peygamber de, insanların ve milletlerin deÄŸer ve ÅŸerefini muhafaza etmelerini emrediyor…”
“Büyük dinimiz, çalışmayanın insanlıkla alakası olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler zamanın yeniliklerine uymayı kâfir olmak sanıyorlar. Asıl küfür onların bir zannıdır. Bu yanlış yorumu yapanların amacı, Ä°slamların kâfirlere esir olmasını istemek deÄŸil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla deÄŸil beyinledir…”
VerdiÄŸimiz bu birkaç örnek bile yukarıda deÄŸindiÄŸimiz düÅŸüncemizi doÄŸrulamaya yetmektedir, kanısındayım.
LaikliÄŸi, yukarıdan beri yorumunu ve deÄŸerlendirilmesini dinleyenlere bırakarak, açıklamaya çalıştığımız, ilkeleri arasına Özenle oturtmuÅŸ olan Atatürk, bu güne dek gizli kalmış not defterinde “Tanrı birdir ve büyüktür”, “Hafıza Kur’an okutun” gibi yazıların altlarını çizerek yazmıştır. Bunlar, O’nun vicdanının ve inancının temiz ve maddî çıkarlardan uzak ifadelerinden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir. Bu nedenledir ki, “Bizi yola sevk eden soysuzlar bilirsiniz ki, çok kere din perdesine bürünmüÅŸler, sâf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleri ile aidata gelmiÅŸlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz…. Görürsünüz ki, milleti mahveden, esir eden, harab eden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülüklerden gelmiÅŸtir. Baylar ve hey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti ÅŸeyhler, derviÅŸler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doÄŸru ve en hakikî tarikat, medeniyet tarikatıdır, medeniyet yoludur” diyordu.
Sonuç olarak diyoruz ki, laiklik, dinsizlik demek deÄŸildir. LaikliÄŸin düÅŸünce ve tutumda yerleÅŸmesi hem ilericiliÄŸe hem de demokratik yaÅŸam felsefesine uygundur. Çünkü Laiklik ilkesinde dinin siyaset aracı olarak kullanılması akıl ve mantık dışıdır.
Kaynak: Türk Tarih Kurumu - https://www.ttk.gov.tr/tarihveegitim/ataturk-ilkeleri-belleten-makale/